Geçen gün bir müşterim bir soru sordu. Tunç Bey şu an kiracısı olduğumuz bu fabrika binasını satın alalım mı? Bulundukları yere bir miktar kira ödüyorlardı. Burayı alalım mı diye düşünmeye başlamışlar.
Kurumsal gayrimenkul kararı alırken şu soruları sorun kendinize:
Kapital sizin için ne demek?
Sizin için sermaye ne demek?
Yaptığınız işin içerisinde sıcak para ne kadar önemli?
Nedir sizin iş gücünüzün kaynağı?
Sermaye sizi ne kadar zorluyor?
Bu sorular çok önemli. Farzedelim ki 50.000 Lira kira ödediğiniz bir mülkün içerisindesiniz. Yine farz edelim o mülkü satın almak istediğinizde ederi 10 Milyon Lira olsun. O 50.000 Lira sizi ay sonunda ne kadar zorluyor? Yani her ay sonunda o 50.000 Lira’ yı ödemek size ne kadar zor geliyor? Yine geldi kira zamanı diyor musunuz? Yaptığınız işin hammaddesi bilgi mi, iş gücü mü yoksa bir mal mı?
Bir de şu taraftan bakalım 10 Milyon Lira para vereceksiniz. Bu 10 Milyon Lira’ya işiniz içide neler yaparsınız, nasıl kullanırsınız bu sermayeyi? Bu parayı ne kadar çevirebilirsiniz gelir elde etmek için? Bu 10 Milyon Lira size ne kazandıracak? Diyelim satın aldınız o mülkü ve 10 Milyon Lira çıkardınız, verdiniz. 50.000 Lira kiradan kurtuldunuz. Peki 10 Milyon Lira elinizde olsaydı, işinizin içinde olsaydı, aylık 50.000 Lira’dan fazla para kazandırır mıydı size?
Bu kadar arkadaşlar, bu sorunun cevabı burada gizli. Bu soruları sorup iki taraflı cevaplayan firmalar var. Örneğin finans kuruluşlarının bazılarının hiç gayrimenkulu yok. Yani iş yaptığı hiçbir şubesini satın almıyor kiralıyorlar çünkü ben para ile çalışıyorum parayı niye başka bir yere bağlayayım, ben gayrimenkulcu değilim ki diyorlar. Ama bunun yandında mesela bir fastfood zinciri gayrimenkulden çok ilginç bir şekilde kazanç sağlıyor. Onlar için gayrimenkulun özel bir kullanım yeri var. Biz hamburgerci değiliz, gayrimenkulcüyüz aslında diyor şirketin başkanı. Ya da şunu biliyorsunuzdur ki özellikle tekstilde çoğu markanın fabrikası bile yok. Ürettiriyorlar, kalite kontrol var, tasarım yapıyorlar. Bu çeşit bir iş modeli kurmuşlar.
O yüzden sizin için nedir naktin önemi? 50.000 Lira önemli değil ama 10 Milyon Lira daha mı önemli sizin için? O zaman kira da oturmaya devam edin. Ya da tam tersi durum söz konusu ise alın o gayrimenkulü. O yüzden “Bulunduğum yeri satın mı alayım, kirada mı kalayım?” diye soruyorsanız, bu sorunun cevabını önceki sorularda bulun.
Size şu zaman yönetimi konusunda bir şey söyleyeyim mi? Zaman yönetimi sadece çalışanlarınızın meselesi, mesuliyeti değil. Zaman yönetimi aynı zamanda sistemin de şirketin de ve o insanların başındaki amirin de mesuliyeti. Bazen fark ediyorum bir insana, bir buçuk insanı gerektirecek işi yüklüyorsunuz, sonra da çalışanlarınızın performanslarından verim alamadığınızda, verdiğiniz işler zamanında neticelendirilemediğinde o insanlara “senin zaman yönetimin problemli” diyorsunuz.
Emin misiniz o insana verdiğiniz o işin gerçekten bir insan ile yapılabileceğine? Öncelikle bundan emin olmak amirler (patronlar) olarak çalışanlarınızdan önce sizin mesuliyetiniz. Zaman yönetiminin ne olduğu, nasıl ele alınması gerektiği konusunda en başta şirketin içerisindeki o şirketin yönetim sistemini kuranların, o şirketin orta ve üst düzey yönetiminin eğitim alması gerekiyor.
Bir insan bir zamanda bir iş yapar ve %100 performans ile çalışırsa o işi yapabilir. Ne yazık ki insan doğası gereği 100 birim zamanı var ise o hafta içerisinde 100 birim zamanın 100‘ünde de çalışmasını bekleyemezsiniz. Eğer sağlıklı ölçebiliyorsanız , yaptığı işe göre %80 veya %85 performans göstermesi beklenebilir, bu daha doğal ve mantıklıdır. Bunun yerine 100 birimlik zamanda 150 birimlik iş yüklerseniz mümkünatı yok zaman tutmaz, yönetilemez. Ayrıca hepsinden öte sağlıklı ölçebilmek de önemlidir. Basit işlerde birim zamanda ne yapıldığını ölçmek kolaydır. Mesela nadir de olsa mavi yaka çalışanlara uygulanan bir yöntem var. Hala yapanlar kalmış mı diyeceksiniz, emin olun var. Çalışanın başına geçip kronometre ile zaman tutmak. Bu, size gerçekçi geliyor mu? O kişinin gerçekte normal zamanda çalıştığı gibi çalışmasını bekliyor musunuz?
Peki Ya Satış?
Peki satışta zaman yönetimini nasıl ölçebilirsiniz? Sabahtan akşama kadar harıl harıl bir işler ile uğraşıyor olması zaman yönetiminin verimli olduğu anlamına mı gelir? Tabi ki gelmez. Bu durum basit zaman yönetimi mantığı ile yönetilecek bir şey değil. Orada satışçının zamanını verimli yönetip yönetmediğine değil, istediğiniz işi hakkıyla yerine getirip getirmediğine odaklanmanız gerekir. Sonra da bırakın kendinden beklenilen sonucu üretmek için kendisi çaba sarf edin. Sizin de bu noktada vazifeniz yol göstermek, öğretmek ve gerçek bir lider gibi koçluk yapmak.
Benim genelde gördüğüm problem bu. Yapılacak işler üzerindeki gereksiz angaryaları atın. En sevmediğim şey insanlara gereksiz yere iş yüklemek. Çok güzel bir örnek var, sıkça yaşanan. Müşteriniz size telefon açar der ki ‘’işimiz çok acil, acilen yapılması gerek’’ siz de işi acilen çarçabuk bitirir yetiştirirsiniz. Sonra müşterinizden bir cevap gelir: “dur bir dakika, tamam halledeceğiz onu.” E hani acildi? Eğer işleri böyle yürütüyorsanız, çalışanlarınızdan zaman yönetimi beklemeyin. Önce siz zamanın ne olduğunu iyi kavrayın.
İşte bu yüzden zaman yönetimi için öncelikle işleri yöneticilerin masaya yatırmaları ve süreçleri, sistemi düzenlemeleri lazım.
İş hayatında yaklaşık bir 15 sene geçirdiğinizi farz edin. Üniversiteden mezun olmuşsunuz. Artık tecrübelisiniz. Yani tecübesiz değilsiniz artık. Güzel yerlerde çalışmışsınız ve artık kendi işimi yapma vakti yavaş yavaş geldi diyorsunuz. Yani artık girişimciliğe adım atmayı planlıyorsunuz. İşte o anda girişimci olarak bir rehbere ihtiyacınız var gibi duruyor.
Deli Sorular
Bu noktada ne yapmak gerekiyor peki. Ben ne biliyorum ki ne vereyim? Nasıl para kazanayım? Aklınızda çeşitli sorular var. İyi haber, her şeyi bilmek zorunda değilsiniz. Her şeyden anlayıp muhteşem ve kusursuz olmak zorunda değilsiniz. Tek yapmanız gereken şey bir şeyden çok iyi anlamak. Bu bir mal veya hizmet olabilir. Üretiminden, üretmeyecekseniz tedariğinden (belki ithalat) ve satışından çok iyi anlamanız gerekiyor.
Tabi ki bunun yanındaki başka bir takım faktörlerden de biraz anlamalısınız. Belki zaman içerisinde markalaşmayı düşüneceksiniz. (Kim bilir, belki kazandığınız para için bir para sayma makinesi almanız gerekecek.) İşte bu gibi düşüncelere daha sonra girersiniz. Öncelikle bir işten çok iyi anlamanız gerekiyor. Bakın dünyanın en büyük yatırımcılarına. Onların girişimci olarak rehberleri ne ile dolu sizce? Örneğin Warren Buffet , her bir iş dalına girmez ve önüne gelen her işe atlamaz. Zaten bir prensibi vardır ki daha önce size anlatmıştım prensibini lütfen bir dönün bakın eski içeriklerime. Warren Buffet diyor ki “Ben her iş dalına girmiyorum, ben anlayabildiğim bir işe giriyorum.” Yani dünyanın en büyük yatırımcısı dahi her şeyden çok iyi anlak zorunda değilim diyorsa siz de her şeyden anlamak zorunda değilsiniz. Ne var ki bir şeyin hem üretiminden, satışından ve piyasasından çok iyi anlamalısınız.
Hayattan Bir Örnek
Girişimci adaylarına rehber olması açısından hayattan gerçek bir hikaye vermek istiyorum. Benim yiyecek-içecek sektöründe bir müşterim var. Beyefendi güzel noktalara gelmiş. İstanbul’un, hatta Türkiye’nin en iyilerindendir. İş hayatının ilk zamanlarında şu anda yaptığı işin sektöründe kurumsal bir firmada çalışıyormuş. Oradan bir şeyler öğrenmiş. Daha sonra bu endüstride şöyle bir açık var ve ben bu açığı değerlendirmeliyim diye düşünüp bir arkadaşıyla beraber bir işe girmiş. İlk başta al-sat yaparak çalışmışlar. Bir zaman sonra büyümüş ve ilerleyip gitmişler. Ne kadar sade bir hikaye değil mi? Bakın, hep girişimciliği ya da iş kurmayı çok detaylı bir süreç ve çok engin bilgi gerektiren bir olay olarak alırız. Bu anlattığım hikaye gibi yüzlerce örnek biliyorum. Emin olun gördüğünüz pek çok girift organizasyonun arkasında bu kadar basit bir hikaye var.
Her şeyden anlamak zorunda değilsiniz. Jim Collins’in İyiden Mükemmel Şirkete (Good to Great) adlı kitabını bilmeyeniniz yoktur sanıyorum. Bilmiyorsanız da okuyun lütfen. Kitapta şöyle söylüyor: Tilki envai çeşit numaralar bilir. Düşmanını alt etmek için bir sürü numara uygular. Ama kirpi sadece bir şey bilir. Top şekline bürünür ve dikenlerini çıkarır. Bu bildiği tek numara tilkiyi kirpiden korur.
Yani bir şey bilmeniz gerekiyor her şeyi bilmeniz gerekmiyor. Tabi ki o bildiğiniz şeyin hem satışını hem de üretimini ya da satın alma kısmını bilmelisiniz. Hangi malın nereden alındığını, mal ya da hizmetin nasıl işlendiğini, onun nasıl piyasaya sunulduğunu en minimal şartlarda bilmelisiniz; bu bir. İkincisi ben bu ürünü ya da hizmeti kime, nasıl satarım ve sattığım zaman arkası gelir mi, böyle bir piyasa var mı diye düşünmelisiniz. Bir insana bir malı bir defa satmak o işin olduğu ve satabildiğiniz anlamına gelmiyor. Ondan sonra ben bu işi tekrar başkalarına da satabilir miyim diye de düşünmeniz gerekiyor.
Hatta size bir şey söyleyeyim. Yaptığınız işi başkaları da yapıyor olabilir ama emin olun her iş insanı o aynı işi dahi farklı yapar. Hiç bir iki rakip tam olarak birbirleri ile birebir aynı şekilde çalışmaz. Aralarında çok ufak farklar vardır. İşte bu çok ufak farklar onların her ikisinin de başarılı olmalarını sağlar.
Duvardaki yarığı bulmanız gerekiyor.
Başarı Duvardaki Yarıktan Geçiyor
Ben genelde bunu bir duvar örneği ile anlatırım. Düşünün ki önünüzde aşmanız gereken bir duvar var. Duvarın arkasına geçmeniz gerekiyor. Duvarda birtakım delikler var. Mesela deliklerden biri “arama motoru”. O kocaman delikten geçeyim dediniz ama bir şey zaten tıkamış o duvarı. Google yazıyor o deliğin üstünde. Onun yanında Bing ve Yandex var. Ya da “sosyal medya” diye bir delik var. O sosyal medya deliğinde de geçmenizi engelleyen başka şirketler var. Geçebileceğiniz deliklerin hepsi tıkalı. Fakat bir bakıyorsunuz duvarın içerisinde, incecik kılcal damarlar gibi yarıklar var. O aradan şu anda geçemezsiniz ama kazımaya başlayabilirsiniz. Kazıdıkça elinize gelir ve genişler o damarlar. Zamanla birer deliğe dönüşür. İşte o kazımaya başladığınız incecik yarık, sizin bildiğiniz iştir. O işi sadece siz biliyorsunuz. Daha doğrusu sizin bildiğiniz şekli ile sadece siz yapabilirsiniz. Belki aynı işi yapanlar var ama sizin yapacağınız gibi yapmıyorlar.
Mesela sosyal medya denilince ilk ICQ’yu bildik. Bazılarınız belki hatırlayacaktır. Sonra Facebook çıktı, daha sonra da Twitter. Hepsi sosyal medya platformları ama farklı çalışıyorlar, değil mi? Mesela Twitter sadece bir şey yaparak başladı, 140 karakter kullanarak bir şeyler yazmak. Siz de işiniz için her şeyi bilmek zorunda değilsiniz ama bir şeyi çok iyi bilmek zorundasınız. Eğer o bir şeyi çok iyi biliyorsanız o şeyin içinden geçer gidersiniz. Artık bir girişimci adayı olarak rehberinizin belki de ilk sayfasında ne yazdığını biliyorsunuz.